facebook
linkedin
twitter
youtube
google_plus
pinterest
Bahariye Caddesi
Başoğlu İş Merkezi No:55 K 5 D 15
Bahariye - Kadıköy / İstanbul
(0545) 552 57 50
  • Anasayfa
  • HAKKIMIZDA
    • Eğitmenler
    • Bize Dair
  • ATÖLYELER
    • Temel Atölyeler
    • Uygulama Atölyeleri
    • Diğer Atölyeler
    • Atölye Takvimi
  • HİZMETLERİMİZ
    • Hayalet Yazarlık Hizmeti
  • BLOG
  • KATILIMCILARDAN
  • BASINDA BİZ
  • İLETİŞİM

Blog Yazıları

off

Öykünün Zor Açılan Kapıları

30 Kas 2016
admin

door2Çocukken dünyadan kaçmak, başka gerçekliklerin içinde kaybolmak istediğim zaman bir kitap alır, ranzanın alt katına yerleşirdim. Orası beni kimsenin kolay kolay göremediği, beş kardeş yattığımız odada kendime ait olabilecek tek alandı. İçine dünyanın sızmadığı yegane yerdi. En güzel kitapları orada okudum. En sevdiğim yazarlarla orada tanıştım. Elime ne geçerse okurdum, romanlar, öykü kitapları, Tommiks, Teksas, Zagor, Conan ve hatta ablalarımın kitaplarının arasından kaçırılmış cep fotoromanlar… Harçlığımın yetmediği yerde devreye arkadaşlarla yapılan değiş tokuşlar girerdi. Neler okuduğumu ne saydım, ne de bir kenara yazdım, ama dediğim gibi elime geçen her şeyi okumayı o yıllarda alışkanlık edindim. Lise yıllarımda okuyacaklarımı yavaş yavaş seçmeye, elemeye başladım. Üniversite çağına geldiğimde ise hep listelerim oldu. ‘Okumak İstediklerim’, ‘Göz Atmak İstediklerim’, ‘Ölmeden Önce Okunması Gerekenler’… Galiba ömrümün her istediğimi okumaya yetmeyeceğini anladığımda başladım seçici davranmaya.

Hep elimden düşüremediğim romanlar oldu hayatımda. Çok sevdiklerim, bağlandıklarım hatta başucumdan ayıramadıklarım… Marguerite Duras’nın “Ölüm Hastalığı” kitabını uzun yıllar nereye gitsem yanımda götürdüğümü hatırlıyorum. Milan Kundera’nın “Ölümsüzlük”ü benimle beraber yolculuk etmekten paramparça olmuştu. Hep romanlarla yaşadım, onlarla hayat daha katlanılır geldi ve o dünyaları yanımda taşıma isteğiyle doldum taştım. Öyküye ise hep biraz mesafeli durdum. Okuduğum her öyküde ağzıma çalınan bir parmak balla ne yapacağımı bilemedim. Okuması çok keyifliydi, ama öykü bittiği zaman, sebepsiz terkedilmiş bir sevgili gibi hissettim kendimi; ortada bırakılmış, yarım… O yarımlıktan keyif almayı uzun süre beceremedim. Yine de vazgeçmedim, okumaya devam ettim. Okumuş olmak için başlarda. Ödev yapar gibi… Vazgeçmemenin neden kıymetli olduğunu ise sonradan anladım.

Öykü o kadar kolay açmıyor insana kapılarını, ama açtığı zaman okur için büyüleyici bir yanı var. Kısacık da olsa bir başka dünyada soluk almanızı sağlayan, sıradan şeyler anlatıyor gibi görünürken aslında ince ince içinize işleyen, içerdikleriyle değil, belki de Ernest Hemingway’in dediği* gibi metnin dışında bıraktıklarıyla sizi çarpan öykü… Ondan keyif almak zaman istiyor.

Şimdi öykü okumadan duramıyorum. Vurkaç misali bir hikayeye girip çıkmak eskiden hiç hoşuma gitmezken, şimdi o kısa yolculuğun tadını çıkarır oldum. Yazarın ince ince işlediği detayları(kaneviçe işler gibi detayları,) renkleri birbirine bağlamasını hayranlıkla takip ediyorum. İyi öykünün benim için ne olduğunu keşfetmekle meşgulüm. Kendini tekrar tekrar okutan, ilk okumada tam anlamıyla olmasa da sonraki okumalarda kendini açık eden, hakkında konuşturan, damakta bıraktığı tat unutulmayan öykü, benim için iyi öykü.

Geç tanıştım, ama öykü okumadan geçirdiğim her günü boşa geçmiş sayacak kadar çok sevdim onu. Hiçbir şey okuyacak fırsat bulamadan, günlük koşturmaca ile geçen günlerimi, “Her güne bir öykü” deyişiyle renklendirmeye bakıyorum. Erdal Öz’ün “ Bir öykü, bir bütündür; bir roman kadar bütündür. Okurun hemen ikinci öyküye geçmesi, öykünün şanssızlığıdır. Okur daha ilk öykünün baş dönmesini atlatamadan ikinci öyküye geçerse, o öykü kitabına ara vermelidir; kalkıp- içiyorsa bir sigara yakmalı, gidip pencereden rüzgarda sallanan bir ağacı, sokağı, karşı damları, pencereleri seyretmeli, -içiyorsa- içkisinden bir yudum almalı, kitaplığındaki iki-üç kitabın yerini değiştirmelidir; o ilk öykünün sarsıntısından kurtulmalıdır.”** sözünü dinliyor, her okuduğum öyküden sonra, yenisine geçmeden önce, kitabın kapağını kapatıyor, o baş dönmesine, okuduğumun bende bir iz bırakmasına fırsat veriyorum. O izin bir gün gelip, bazen tek başına, bazense diğer izlere karışıp, benim içimde başka bir şeye dönüşeceğini ve beni, her seferinde, yeniden ve yeniden yazıya, bildiğim tek varolma biçimine, getireceğini biliyorum. Keşfetmeyi, iyi hikayelerin peşinde koşmayı, okuma ve yazmanın o girift ilişkisinin içinde kaybolmayı seviyorum. İkinci bir yazıda buluşana kadar yazarak ve okuyarak geçsin günler…

Duygu Karataş
Yazıya Giriş ve Yazı Alıştırmaları Eğitmeni

*“Her şeyi içeride bıraktığınız öyküler dışarıda bıraktıklarınız gibi yeniden okunmazlar. Daha kolay anlaşılırlar ama bir ya da iki kez okuduğunuzda tekrar okuyamazsınız.” Ernest Hemingway- Haziran 1959 – Malaga İspanya

** Düşünüyorum Da, Müthiş Bir Şey! – Düzyazılar – Erdal Öz- Can Yayınları

Yazar Hakkında

Arkadaşına Öner

  • google-share

Facebook Beğen

Yazı Evi Blog Yazıları

Ferit Orhan Pamuk

04 Kas 2018

Ellinin Üzerinde Beş

28 Eki 2018

Stefan Zweig

21 Eki 2018

İnci Aral

14 Eki 2018

Haydar Ergülen

08 Eki 2018

Kitabınıza Sahip Çıkın

30 Eyl 2018

NEDEN ARKETİP? HEM DE BU GÜNLERDE…

20 Eyl 2018

Amin Maalouf

16 Eyl 2018
© Copyright 2013 Yeşim Cimcoz Yazı Evi / Bahariye Cad. Başoğlu İş Merkezi No: 55 Kat 5 Daire 15 Bahariye - Kadıköy / İstanbul (0545) 552 57 50